KOD ADI ÖLÜM VADİSİ: NEVALİ ÇORİ
Fotoğraf: Terrazzo tabanlı tapınak yapısı. Nevali Çori - Hilvan / ŞANLIURFA
Kantara Deresi'nin (Hilvan) her iki yanına konumlanan ve M.Ö 9.000'lere tarihlenen Nevali Çori; kurtarma kazıları kapsamında, DAI (Deutsches Archäologisches Institut) den Alman Arkeolog Harald Hauptmann başkanlığındaki bir ekip tarafından - Klaus Schmidt'in de içinde bulunduğu - kazıldı.
8 yıl boyunca (1983 - 1991) devam eden kazılarda, Çanak-Çömleksiz Neolitik Dönem'den (A) itibaren onlarca buluntu ortaya çıkarıldı. Günümüzde Atatürk Baraj Gölü'nün suları altında kalan Nevali Çori, eşsiz buluntuları ile Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi'nde ziyaretçilerini bekliyor.
Fotoğraf: Kuş bakışı Nevali Çori Yerleşimi.
'Nevali Çori' - bazı kaynaklarda 'Nevalla Çori' ve 'Novalo Çori' olarak da karşımıza çıkmakta - isminin kaynaklarda bilinen herhangi bir karşılığı olmamasına rağmen, bu topraklar yerel halk arasında 'Ölüm Vadisi' olarak bilinir.
Bu ifadeyi; farklı kaynaklarda, farklı şekillerde - cüzzam, kara ölüm, ekin cüzzamı, domates hastalığı vs. - görebilmek mümkün.
Nevali Çori'de yaşanan her neyse bunu tam olarak bilmiyoruz; ama herşeye rağmen 'Ölüm Vadisi' ile alâkalı bir fikrimiz var elbette.
'Kara Ölüm' denen ve 13. yüzyılda Avrupa'yı kasıp kavuran ölümcül salgını sanırım hepimiz biliyoruz. Kara Ölüm; kemirgenlerin - özellikle de farelerin - taşıdığı 'Yersinia Pestis' aslı bir bakterinin, pire, kene, sivrisinek vs. aracılığı ile insanlara bulaşması sonucu ortaya çıkan bir veba salgını olup, lenf düğümlerini adeta 'davul gibi şişirerek' - yazının devamında göreceğiniz ve bir Nevali Çori buluntusu olarak karşımıza çıkan çanak bu noktada oldukça önemli - acılı bir ölüme götürür.
Peki Nevali Çori'de aslında ne olmuştu? Neden bu topraklar 'Ölüm Vadisi' adı ile anılıyordu? Ayşenur Ökten, konu ile alâkalı harika bir tespite imza atmış; keyifli okumalar dilerim.
*'Ekin Cüzzamı' anlamına gelen 'Nevali Çori' ismi, muhtemelen buğdayın ilk defa ıslah edilmeye başlandığı dönemlerdeki bir hastalığı işaret ediyor diye düşünüyorum. Elbette bu yerleşimde pek çok da buluntu ortaya çıkarıldı; sanırım bunlardan en meşhuru, kırık bir çanak parçası üzerinde dans etmekte - en azından öyle olduğunu düşünüyorum - olan çocuklar olmalı.
Kabartmanın iki tarafında, kolları yukarıda olan ve çocuk olduğunu varsaydığımız iki birey ve onların ortasında da bir adet kaplumbağa figürü görüyoruz. Ben kaplumbağanın oraya tesadüfen işlendiğini düşünmüyorum; muhtemelen çocukların şişkin karınlarının kaplumbağaya benzediği vurgulanıyor.
Kabartmadaki iki çocukta belirgin bir karın şişliği var; ve bana göre bu karın şişliğini tıbbi bir durumla açıklayabilmek mümkün.
Çevresel etkenleri göz önüne aldığımızda; Tarım Kültürü'ne ve yerleşik hayata henüz adapte olmaya başlayan insanlar bir arada yaşamaya ve beslenmeye başlamış, tarımsal faaliyetlerin yoğunlaşmaya başlaması ile birlikte, yıllar içerisinde kayda değer bir nüfus yoğunluğu ortaya çıkmaya başlamıştı.
Günümüzde Atatürk Baraj Gölü'nün suları altında kalan bölgede - Kantara Deresi'nin her iki yanında - yerleşik hayatına devam eden Nevali Çori insanları, zamanla hijyen ve sağlık sorunları ile mücadele etmeye başladılar. Çünkü evcilleştirdikleri hayvanlar ve diğer haşerat ile bir arada yaşıyorlardı ve bu hayvanların atıkları doğanın yok edemeyeceği kadar çoktu ve artmaya devam ediyordu.
Sonuç olarak sudan da kaynaklanabilmesi olası - sıtma gibi - bir çok parazit hastalık ya da hayvanların taşıdığı bir takım virüsler, çanakta resmedilen çocukların karınlarının şişmesine neden olmuş olabilir. Nitekim bu tür hastalıkların rahatlıkla yayılması için gereken tüm şartlar - su, sıfır hijyen, sivrisinek ve kemirgenler başta olmak üzere hayvanlar ve vücut direnci düşük çocuklar - Nevali Çori'de mevcuttu.'
Fotoğraf: M.Ö 8.500'lere tarihlenen, paylaşıma da konu olan kireçtaşı çanak parçası.
Ayşenur Ökten’in yazısının tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilmek mümkün;
Yorumlar
Yorum Gönder